KÂHİN

Koşuyordum.

Uzağa ve uzağa, çok daha uzağa koşuyordum.

Bir süre sonra nefesim kesildi. Biraz soluklanmak için durdum. Ellerimi dizlerime koyup eğildim. O da nesi? Bir, köprü müydü? Hayır, daha başka bir şey… Bir tel yığınıydı sanki. Evet, öyleydi. Yanmış, yer yer parçalanıp çürümüş bir teller yığını. Bulunduğum boş arazideki sararmış otlar da cabasıydı tabi. Uzaklardan dumanlar görülüyordu. Bir yanık kokusu aldım. Beterinden hem de. Bilinen bir yanık kokusu gibi değildi, asla. Çok daha baskın, yanıktan çok yakıcıydı. Pis değildi, yakıyordu. Burnunuza, ciğerlerinizin en diplerine iniyor, çiviler ve iğneler batırıyordu.

Ne kadar uzun süre koştuğumu fark etmemiştim sanırım, ama neler olmuştu ki burada böyle? Otlar zaten sarıydı, daha uzun başaklar halindeydi sadece. Yanık kokusu da yoktu az önce. Kim yakmıştı burayı? Vicdanı olan biri olamazdı. Tek bir kişiyse eğer, kutlardım çünkü fazlasıyla büyük bir alanı yakmıştı. Eğer öyleydiyse, hakikaten neden yapmıştı?

Koku öylesine etkiliyordu ki beni, neden koştuğumu, niçin burada olduğumu unutmaya başlamıştım. Neden ayrılmıştım evimden, neden bırakmıştım ki sıcak yuvamı? Tam bir aptal gibi, amaçsızca koşuyordum sadece. Bu boş arazide, ciğerlerime o sağlıksız kokuyu çekerek dikilmekten başka bir şey yapmıyordum. Bir an önce kendime gelsem, eminim kimsenin gözü ya da kaşı çıkmazdı bence.

Gerilediğimi hissettim. Ve kendime geldim. Kafamı sağa sola sallayıp odaklanmaya çalışıyordum. Ne yapmam gerektiğini hatırlamıştım. Daha da gerilediğimi hissettim. Yapacağım şeyin sorumluluğunu almak, şu uzun ve sefil hayatım boyunca hep bir sorun olmuştu benim için. Her konuda. Ve şimdi, önümdeki upuzun, sarımtırak ve güzel başakları heba etmek istemiyordum. Dikenli teller kimin umurundaydı sanki? Hem, az önce gördüğüm düşte neyin nesiydi? Kâhin falan mı oluyordum yoksa? Hiç güleceğim yoktu.

Ama herkesin peşinde, Kâhin bile olsa onu bekleyen Hazin bir son vardır. Benim sonum da hazin olmaya mahkûmdu ne yazık ki… Kendimi elimdeki bomba sandığını açarken buldum. Üzüyordu beni, burayı heba edecek olmak. Ama komutanın verdiği görevi tamamlamak zorundaydım. Bu, kendi sonumu getirecek olsa bile. Patlatmak zorundaydım burayı, beni uygun görmüşlerdi bu görev için. Gözlerimi kapayıp, buradaki herkesi ve her şeyi yok edecek o lanet şeyi yaktım. Sonra hatırladığım tek şey, karanlıktı…

Exit mobile version