İnsandan Saf Kalabilmiş Bir Suret

İnsanlar hiçbir zaman nerede, nasıl davranmaları gerektiğini bilmiyorlar. Hep bir tutarsızlık, şımarıklık ve doyumsuzluk içerisindeler. İşte tam da bu yüzden aram yok hiçbiriyle. Keşke elime bir silah alıp hepsini tek tek kılıçtan geçirebilsem…

Ah, kime çarptım ben öyle? Dengesiz, önüne de bakmıyor ya. Gerçekten anlamıyorum zamane insanlarını. Gerçi, neden takıldım ki buna bu kadar… Bağır çağır, küfür falan et işte. Herkes öyle değil mi zaten şimdilerde? En ufak bir yanlışlarında, insanlar birbirlerine giriyor. Anlayış yok, iyilik yok, havada uçuşan tebessümler yok. Sanki hepsini birer suçluymuş gibi zindanlara kilitlemişler, asıl suçluları serbest bırakmışlar. Korna sesleri, bencillik,  nefret, sinsilik… Hepsi kol geziyor etrafta, ne ararsan var. Madem öyle, bende böyleyim bundan sonra. Barış falan da umurumda değil…

“Önüne baksana be! Ne o öyle sallana sallana yürüyorsun! İki oldu bu bugün! ”

“Pardon hanımefendi, benim hatam…”

O an fark ettim işte, etrafındaki tüm savaşa rağmen saf kalabilmiş bu kadının benden özür dilediği an. Etraftaki bütün sesler sustu bir anlığına. Sonra; insanoğlunun bencilliği, o gereksiz savaşları ve diğer bütün yaramazlıkları film şeridi gibi geçti gözümün önünden. Barış yoktu bir kere burada, insanlar kendileriyle barışık değillerdi ki…

Hem, barış denilince savaş mı gelmeliydi akla? Barışın karşılığı, “insanlar” mı olmalıydı? Başladığı yer de, bittiği yer de, “insan” olamaz mıydı? İnsan, önce kendinden başlamamalı mıydı iyileşmeye?

Exit mobile version