Stan'a Mektup
Stan,
Hey, dostum. N’aber, nasıl gidiyor? Her şey yolunda mı? Seni çok özledim. South Park’tan taşındığımdan beri seni düşünüp duruyorum. Acaba iyi mi, dersleri nasıl, mutlu mu diye. Hiç yazmak için zaman bulamadım inanır mısın bilmem. Şimdi uzun zaman sonra ilk kez boşum, o yüzden bilgisayarın başına oturdum, sana yazıyorum. Hala içiyor musun? Veya hala… uyuşturucu alıyor musun? İçtiğin zaman çok tatlı oluyordun. Ve bana hiçbir zaman davranmadığın kadar yakın davranıyordun. Sarhoş halinle aramda “love-hate” ilişkisi var, anlarsın ya. Sarhoşken bazen beni o kadar sinirlendiriyordun ki… Ama her halükârda yanındaydım. Sana o zaman ne kadar gıcık olursam olayım hep kollarım vücuduna sarılı şekilde düşmemen için seni tutuyordum. Bana sarhoşken attığın mesajları bazen açıp okuyorum. Kendi yazdıklarımı okuyunca sana o zamanlar, hayatının en kötü ve en zor zamanlarında, gerçekten çok bencilce davrandığımı fark ettim. Ben her zaman bencil ve inatçıydım zaten. Ama on yedi yaşlarındayken ergenlik fazla ağır bastığı için o sıralar çok daha gıcıktım. Gıcıktım, senin her davranışın benim kafamın tasını attırıyordu. En küçük hatan, evindeki ortam yüzünden sabahları serviste yorgun ve uykusuz olduğundan dolayı konuşmakta zorlanman, beni düşünmen, tüm gün endişeli olman falan hepsi beni çok sinir ediyordu. Annen ve babanın arası pek iyi değildi. Senin odandayken bana anne ve babanla alakalı ağlamanı hiç unutmuyorum. O gün odanda seni sakinleştirmek için sana senin gitarından sevdiğim İbranice bir şarkı çalmıştım. Hatırlıyorum, Stan. Hepsini çok net hatırlıyorum. Beraber kafa bulduğumuz günleri, on yaşındayken ki saçma sapan kavgalarımızı… Her şeyi.
Wendy ile konuşuyor musunuz? Üçüncü sınıftayken çok aşıktın ona. Bir şey diyim mi, Wendy’yi çok kıskanıyordum. Kızı seviyordum, hatta gayet iyi bir arkadaşımdı ama… Wendy’ye daha çok değer veriyormuşsun gibi hissediyordum. Eh, on yaş velet düşünceleri. Büyüdüğümüzde, Wendy ile ilişkiniz ciddileşmeye başladığında, kıskançlığım azaldı. Hala kıskanıyordum ama beni de çok sevdiğini bildiğim için takmıyordum.
Peki, Kenny ve Cartman n’apıyor? Kenny ile hala konuşuyorsunuz, değil mi? Eğer konuşmuyorsanız çok sinirlenirim. Ben yanında yokken o vardı, biliyorsun. Seni o da çok destekledi. Hatta “o” konuyu ilk Kenny’ye söylemiştin. Neden ilk bana söylemedin diye düşünüp durmuştum, moralım bozulmuştu. Ama sonra anladım. Kenny’ye her zaman güvenin tamdı. Seni hiçbir zaman yargılamayacağını biliyordun, bu yüzden tüm “yargılanabilecek” şeylerini ilk ona söylüyordun. Kenny benim de terapistim gibiydi. …Bir aralar senden “hoşlandığımı” ben de ilk ona söylemiştim. O da her zamanki gibi beni destekledi. Sanırım aynı zamanlarda aynı şeyleri hissetmişiz. Bana açıldığında, yalan söylemeyeceğim, korkmuştum. Senin de aynı duyguları hissetmen güzeldi ama… istemediğim şey tam olarak oydu. Seni “seviyordum”, ama senle beraber olmak istemiyordum. Bir tarafım sadece eskisi gibi arkadaş olarak kalmak istiyordu, bir tarafım da seni “sevmeye” devam etmek. Ama sen bana itiraf ettikten sonra belli belirsiz, tam anlayamadığım duygularım birden yok olmuştu; arkadaş olarak kalmak isteyen tarafım ağır basmıştı. Sonra sen de Wendy’ye duyduğun inanılmaz aşkını daha çok önemseyip benden vazgeçtin zaten. Bir oyun gibiydi. Ben seni, sen beni sevdiğini düşünmüştün. Ama “hislerimizin” “karşılıklı” (gerçekten çok utanıyorum, ergenken iyi değildik.) olması bizi korkutmuştu ve öyle düşünmeyi bırakmıştık çünkü öyle bir şey yoktu. Hayır, sana aşık değildim. Hayır, bana aşık değildin. Duygularımızı yeni yeni keşfetmeye başladığımız için yanlış düşünmüştük. Ama… Herkes illa bir kere en yakın arkadaşına aşık olduğunu düşünmüştür, di mi? … Of, “o” zamanları hatırlayınca çok utanıyorum. Ergenlik aklı. … Sana hiç aşık olmamıştım, sadece öyle olduğumu kendime inandırmıştım; galiba en yakın arkadaşımdan hoşlanmak havalı gelmişti.. Veya normal “arkadaşlık sevgisini” aşk sanmıştım. Sanmıştık, daha doğrusu. Neyse. Bu konudan daha çok bahsetmek istemiyorum çünkü kendimi öldüresim geliyor.
Yani merak etme, sana aşık değildim.
Biliyor musun, artık yan flüt çalabiliyorum. On beş yaşımdan beri istiyordum ama South Park’ta şansım pek yoktu. Benim adıma mutlu oldun, di mi? Hocam çok iyi bir adam. Keşke seninle tanıştırma imkânım olsaydı. Her derse gittiğim zaman aklıma senin gitar dersi alman ve benim yanında dura dura nasıl çalınacağını öğrenmem geliyor ve bu durumun tam tersini düşünüyorum. Yani, ben yan flüt dersi alırken sen yanımda duruyorsun ve yavaş yavaş sen de öğreniyorsun. Sonra da beraber çalıyoruz. Aynı gitarda olduğu gibi. Çok güzel olmaz mıydı?
Bazen South Park’ın dondurucu soğuğunu özlüyorum. Burasının hava sıcaklığı genelde mevsime uygun, anormal bir soğuk yok. Zamanında, servisi beklerken hep soğuktan şikâyetçi olurdum. Soğuğu pek seven biri değilim, biliyorsun. Soğuk havalarda apaçık tenim yüzünden burnum ve yanaklarım anında kıpkırmızı oluyor ve komik duruyorum. Cartman benle çok dalga geçerdi, hatırlıyorum.
Sen servisi beklerken hep öksürürdün. Astımın yüzündendi, değil mi? Ne deniyordu… spazm? Sanırım buydu. Ne olduğunu hiçbir zaman öğrenemedim. Her söylediğinde “Hmm.” diyordum, yarına unutuyordum. Bir süre sonra sormamaya başladım, zaten sorduğumda öksürmekten anlatamıyordun bile.
Anlamıyorum.
Seni anlamıyorum Stan. En sevdiğin mevsim kış, ama neden? Astım atakları yaşayıp duruyordun. Nefes alamıyordun, şu ağzına alıp içine çektiğin şeyini (adını bilmiyorum.) evde unuttuğunda hastanelik olmuştun. Bana hep “İyiyim.” diyordun. Bir şey diyim mi, bu lafına hiçbir zaman inanmadım. Yalancısın. Kötü olduğun zamanlar hiç söylemiyorsun. “İyiyim.” ile geçiştirmeye çalışıyorsun. Şu ana kadar kötü olup da söylemediğin zamanlarda seni “kötü” yapan şeylerin hepsini bir şekilde öğrendim. Annen ve babanın kavgaları, içki, uyuşturucu, grip, depresyon, anksiyete… Hepsi.
Stan. Yazarken farkediyorum, ne kadar çekmişsin. Tüm kötü alışkanlıklara sahipsin, hastalıkların var, kullandığın hapların sayısı çok fazla, en önemli şey olan solunumu bile doğru düzgün yapamıyorsun. Niye böylesin, hiç düşündün mü? Küçükken daha az kaygılıydık. Küçükken hayatlarımız benziyordu. Okula git, dışarı çık, oyun oyna, maceralara atıl falan. Büyüyünce n’oldu da ben iyi olmaya (kısmen.) devam ettim de sen kötü oldun? Ailen küçükken de böyleydi. Kavgalar, bağırışlar, çağırışlar… Ne oldu da içmeye başladın? Ne yaşadın, neyi bu kadar çok unutmak istedin de uyuşturucuya başvurdun, ha, Stan?
Bilmiyorum. Niye senin için her şeyin 16 yaşında kötüye gitmeye başladığını inan hiç bilmiyorum. Neden? Çünkü bana anlatmadın. Bana anlatmadın, hiçbir şeyi. Hep ben öğrendim. Anlatmayan biriydin sen. İçinde tutmayı seviyordun ve bu seni daha da kötü yapıyordu. Sadece 2-3 kere bana hislerini açıkça anlattığını hatırlıyorum. Bir, annen ve baban. İki, benim sana kızgınken davranışlarım. Üç de… biliyorsun. Başka bana bir şey anlatmadın. Çocukluğumuzu es geçiyorum bu arada, çocukken ben senin içini döktüğün günlüğün gibiydim zaten.
Emin ol şu anki durumunla alakalı gram fikrim yok. Telefonun var mı, bilgisayar kullanıyor musun, bilmiyorum. Hatta yaşadığından bile emin değilim. Belki ölmüşsündür.
Belki ölmüşsündür ve bu yazdığıma asla bir cevap alamayacağımdır. Belki ölmüşsündür ve bir daha asla seni göremeyeceğimdir. Belki ölmüşsündür ve bir kere daha, hiçbir zaman sana sarılıp kokunu içime çekemeyeceğimdir. Belki, belki, belki.
Yalan söylüyorum.
Artık reddetmek istemiyorum.
Evet.
Evet, öldün. Gayet iyi biliyorum.
Öldün, ben de dayanamayıp South Park’ı terkettim. Bedenini göremedim. İntiharından önce sana çok bencilce davrandığımı da her şeyi hatırladığım gibi hatırlıyorum. O gün okulda tüm gün seni görmezden gelmiştim. Benle konuşmaya çalıştığında uzaklaşmıştım. Belki de sana hayatının en kötü gününü yaşatmıştım. İntihar etme sebebinin ben olmam beni… beni mahvetmişti. Kahrolmuştum; dünyanın en kötü arkadaşı, hatta insanı gibi hissetmiştim kendimi. Öyleydim de. O zaman dünyanın en iğrenç insanıydım. En yakın, en iyi arkadaşımın ölmesine neden olmuştum. Nasıl olmayabilirdim ki?
Haberi aldığımda donup kalmıştım. Kalbim yerinden çıkacaktı, gözlerimden akan yaşları kontrol edemiyordum. “Hayır, hayır, hayır…” diye mırıldana mırıldana evden çıkıp senin evine gitmiştim. Yakınlarda ambulansı görünce dizlerimin üzerine çöküp oracıkta, buz gibi beton kaldırımda midem bulanarak ağlamıştım. Evet, bunu da hatırlıyorum.
Kenny aramıştı beni. Sadece öldüğünü söylemişti ve kapatmıştı. Neden, nasıl öldüğünü sorduğumda hiçbir şey dememişti. Kenny de çok kötü olmuştu, Stan. Ölümün herkesi derinden etkiledi. Özellikle de anneni.
Anneni South Park’ta kaldığım, senin ölümünden sonraki, son dört gün hiç mutlu görmedim. Hiç. Üzgün de değildi. Duygusuz gibiydi. Olay onu feci sarsmıştı. Babanın evinizin kapısında anneni kucaklayıp öptüğü ve arabaya binip gittiğini görmüştüm. Sanırım annen biraz zaman istemişti, babanla olan zaten kötü ilişkisinin daha da beter olmasını istememişti. Her gün senin odanın penceresinden bakarken görüyordum onu. Anneni üzmeyi hiç sevmezdin, değil mi?
South Park’tan gitmek istediğimi Kenny’ye söylediğimde bana kızışı. Evet. Evet, kahretsin, bunu da hatırlıyorum. Hatalarımla yüzleşemediğimi söylemişti bana. Cartman hiçbir şey dememişti. Olaydan sonra ikisiyle de hiç konuşmadım.
Kaldığım son dört gün kasaba çok sessizdi. Hem kıştı. Kış olması ekstra sessizlik demekti. Gözüme uyku girmek bilmiyordu. Uyuyamıyordum. Senin… öldüğünü düşünmek çok ağır gelmişti. İnanmak istemiyordum. Ölemezdin, Stan. Ölmemeliydin.
Şunu bil ki, amacım hiçbir zaman seni kırmak olmadı. Seni her zaman sevdim. Çok iyi biriydin. Yardımseverdin. Hayvanları severdin. Bi’ tane malum köpeğin vardı, Sparky, onu her haliyle kabul etmiştin. Sokakta gördüğün her köpekle oynardın. İnsanları kırmak istemezdin. Sesini alçak ve yumuşak tutmaya özen gösterirdin, bağırmazdın.
Sevdiğin insanlar için her şeyi yapardın. Sevdiklerinin isteklerini kendi isteklerinin önüne koyardın.
Belki de intihar nedenin buydu.
Belki benim senin ölmeni istediğimi, seni görmek istemediğimi düşünmüşsündür.
Bilemem.
Toparlıyorum.
Mükemmel bir insandın, Stan. Her şeyimdin. Hayatımdaki eksik parçaydın. Harika bir deneyimdin.
Seni çok seviyorum ve her gün daha çok özlüyorum.
Büyük ihtimalle yarın South Park’a gideceğim ve mezarına uğrayacağım. Umarım en yakın zamanda görüşürüz, dostum.
Sevgilerimle,
En yakın arkadaşın Kyle.